26 Kasım 2013 Salı

Gerçekten görmeniz gereken yerlerin listesi

Bunu kendim derledim. Bi yerden alıntı değildir. İçinde kendi gittiğim yerlerinde bir kaç fotoğrafını koydum. Dünya gez gez bitmez tabi ki ve her güzelliği birbirimizle paylaşmamız imkansız. Dünya demişken bunu direk yurtdışı olarak algılamamanızı istiyorum, çünkü Türkiye'de de inanılmaz güzelliklerde olan yerler var emin olun. Gezmek isterseniz de tavsiyem kesinlikle kendi ülkemizden başlamanız. Hem ekonomik olur hem de çok daha kolay, hem de ne bileyim insanın daha bi hoşuna gidip şaşırması, kendine kızması (sırf yurtdışını düşündüğü için) gibi duyguları harekete geçirir. Bunu bir düşünün derim ;)

Yurtdışı-yurtiçi diye sıralamayacağım. Aklıma gelen güzellikleri sizinle paylaşıyorum.

1. Pamukkale / Denizli

2. Güzelçamlı Milli Parkı / Kuşadası
3. Aşk Tüneli / Klevan (Ukrayna)
4. Dubai Şehri
5. Abu Dhabi Sahilleri
6. Bhutan
7. Auswitch Kampı - Polonya
8. Bergen - Norveç
9. Riagmorre - İtalya

10. Glasgow - İskoçya 

11. Matera - İtalya

12. Bordeux - Fransa 

13. Beyrut - Lübnan

14. Chengdu - Çin

15. Darwin - Avustralya


16. Perth - Avustralya


17. Brisbane - Avustralya

18. Auckland - Yeni Zelanda


19. Wellington - Yeni Zelanda

20. Gold Coast - Avustralya


11 Kasım 2013 Pazartesi

1. Dünya Savaşı Hakkında

1. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ GENEL DURUM
18. ile 19. yüzyıllar arasında gerçekleşen Sanayi devrimi ve Fransız İhtilali Avrupa’yı siyasi,sosyal ve de ekonomik yönden önemli derecede etkilemişti.Sanayi devrimi ve Fransız İhtilali’nden etkilenen Avrupa ülkelerinin hepsi bir yerler sömürmeye ve egemenlik sağlamaya başladı.19. yüzyılda,dünyanın büyük bir kısmı bu sömürgeci Avrupa devletleri tarafından paylaşılmıştı.Ancak siyasi birliklerini 19. yüzyılın sonlarına doğru yeni tamamlamış olan Almanya ve İtalya,sömürgecilik yarışında çok geç kalmışlardı.Bazı küçük sömürgeler dışında pazar ve ham madde kaynağı elde edemeyen bu iki devlet daha geniş sömürgelere sahip olmak istediler.Özellikle Almanya, kurduğu güçlü sanayisi için ham maddeye ve ürünlerini satacağı pazarlara gereksinim duymaktaydı.Bu amaçla,güçlü bir savaş ve ticaret filosu kurdu.Almanya’nın deniz gücünün artması, en fazla sömürgeye ve en güçlü deniz filosuna sahip olan İngiltere’yi telaşlandırdı.Sonunda bu iki devlet arasında silahlanma yarışı başladı.





Almanya, sanayisi için gerekli ham maddeyi bulmak ve sömürge elde etmek için İngiltere’nin Asya ve Uzak Doğu’daki sömürgelerine giden yolu kesmeye çalışıyordu.Bu amaçla Osmanlı İmparatorluğu ile ilişkilerini geliştirmeye başladı.Çünkü bu yol Osmanlı topraklarından geçmekteydi.Ayrıca Osmanlı İmparatorluğu,Almanya için önemli bir ham madde kaynağı ve geniş bir pazardı.Bu nedenle Almanya, Osmanlı İmparatorluğu ile iyi ilişkiler kurmak için her türlü girişimde bulundu.



Avrupa’nın ortasında güçlü bir Almanya’nın varlığı, doğuda Rusya ile batıda Fransa’yı çok rahatsız etti ve Avrupa’daki dengeleri değiştirdi.1871’de Fransa’nın Almanya’ya yenilerek ALSACE-LORRAİNE bölgesini yitirmesi, bu devleti, yıllardır düşmanı olan İngiltere ile yakınlaşmak zorunda bıraktı.



Rusya’nın sıcak denizlere inmek için kullandığı taktiklerin en önemlisi Slav asıllı Balkan milletlerini kışkırtarak Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarını parçalama politikası, PANSLAVİZM idi.Bu durum sadece Osmanlıları değil, bünyesindeki bir çok Slav asıllı topluluğu barındıran Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nu da etkiliyordu.Bu yüzden Avusturya-Macaristan İmparatorluğu,Almanya ile yakınlaştı.Yalnız kalan ve kendini tehlikede gören Rusya, amacına ulaşmak için İngiltere ve Fransa ile yakınlaştı.



Sanayisini kuran ve Akdeniz’de söz sahibi olmak isteyen İtalya da ham madde ve Pazar arayışı içindeydi.İtalya,Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile yakınlaşarak Almanya’nın desteğini sağladı.



AVRUPA’DA BLOKLAŞMA

Bütün bu gelişmeler sonucunda Avrupa’da iki blok oluştu.İlk olarak Almanya önderliğinde İtalya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu bir antlaşma imzalayarak ÜÇLÜ İTTİFAK(BAĞLAŞMA)DEVLETLERİni oluşturdular(1882).Bu birliği bir tehdit kabul eden İngiltere,Fransa ve Rusya da kendi aralarında birleşti(1907).Bu birliğe ise ÜÇLÜ İTİLAF(ANLAŞMA) DEVLETLERİ adı verildi.

İtilaf (Anlaşma) Bloğu
İngiltere
Fransa
Rusya
ABD
Yunanistan
Romanya
İttifak (Bağlaşma) Bloğu
Almanya
Bulgaristan 
Japonya
Avusturya-Macaristan İmp. 
Osmanlı Devleti
İtalya


SAVAŞIN NEDENLERİ
1-Birliğini geç tamamlayan Almanya’nın sömürgecilik faaliyetlerine başlayıp, ham madde ve pazar arayışına girmesinden İngiltere’nin rahatsız olması,
2-Rusya’nın sıcak denizlere inmek için Balkanlar’da oluşturduğu Panslavizm politikasına ağırlık vermesi ve bunun Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nu rahatsız etmesi,
3-Birliğini yeni sağlayan İtalya’nın, Avusturya-Macaristan elindeki topraklarını geri alma düşüncesi,
4-Fransa’nın, 1871 yılında Almanya’ya kaptırdığı Alsace-Lorraine topraklarını geri alma isteği,
5-Japonya’nın,Asya ve Büyük Okyanus’ta yayılma politikası,
6-İmparatorluklarda bağlı olarak yaşayan milletlerin Fransız İhtilali’nin yaydığı milliyetçilik akımından etkilenip ayaklanmalar çıkarmaları,
7-Ortadoğu,Afrika ve Avrupa’daki enerji havzalarının ele geçirilme mücadelesi, ele geçirilecek enerjinin dünyaya hakimiyet sağlamak için silahlanma yarışında kullanılması,
8-Devletler arasındaki bloklaşma ve silahlanma yarışı,
gibi amaçlar bu savaşın başlamasına zemin hazırlamıştır.

SAVAŞIN BAŞLAMASI VE GELİŞMESİ
20. yüzyılın başlarında Üçlü ittifak ve Üçlü itilaf devletlerinin oluşturduğu bloklar arasındaki sömürgecilik ve silahlanma yarışı artarak devam etti.
1914 yılının haziran ayı içerisinde,Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahtı olan arşidük Franz Ferdinand, Bosna-Hersek’in başkenti Saraybosna’da bir Sırp milliyetçi tarafından öldürüldü.Avusturya bu suikasttan Sırbistan’ı sorumlu tuttu ve 23 temmuzda bir ültimatom vererek kabul edilmesi çok güç bazı şartların hemen yerine getirilmesini istedi.Ayrıca veliahtı öldüren suikastçının da kendisine verilmesini istedi.Ancak Sırbistan suikastçıyı iade etmeyip idam etti,verilen ültimatomda da bazı şartlara uyamayacağını bildirdi.Bu durum Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Sırbistan’a savaş ilan etmesini kaçınılmaz yaptı.Önce Rusya Sırbistan’ın yanında yer alarak Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na savaş açtı.Ardından Almanlar,Fransa ve Rusya’ya savaş ilan ettiler.Fransa savaşa Rusya’nın yanında katıldı.İngiltere,Fransa ve Rusya ile imzaladığı antlaşma gereğince,Fransa ve Rusya’nın yanında yer aldı.İtalya ise Almanya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile yaptığı antlaşmaya uymadı.Bir süre tarafsız kaldı. İngiltere’nin,batı ve güney Anadolu kıyılarını İtalya’ya bırakacağına söz vermesi üzerine,bu devlet,İngiltere ve Fransa’nın yanında savaşa girdi.

İtalya’nın bu kararı Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nu zor durumda bıraktı.
Yunanistan ve Romanya ile gerginlik yaşayan Bulgaristan,İkinci Balkan Savaşı’nda kaybettiği topraklarını geri almak için Almanya’nın yanında İtilaf devletlerine karşı savaşa girdi.Romanya ve Yunanistan savaşın başında tarafsız olduklarını bildirmişlerdi.Ancak İngiltere;Bulgaristan ve Osmanlı İmparatorluğu’na ait toprakların bir kısmını Romanya ve Yunanistan’a bırakacağına söz verdi.Bunun üzerine Romanya ve Yunanistan, Almanya’ya ve müttefiklerine karşı savaş ilan ettiler.
Bir süre sonra İngiltere’yle anlaşan Japonya,Almanya’nın Asya ve Büyük Okyanus’taki sömürgelerine saldırarak savaşa girdi.Böylece savaş,Asya’ya sıçramış oldu.

Almanya ise,denizaltın savaşı başlatarak Avrupa’ya giden yardımları engellemeye kalkıştı.İngiltere’ye malzeme taşıyan ABD’ye ait ticaret gemilerini batırdı.Bunun üzerine ABD,Brezilya ve Portekiz de Almanya’ya savaş açtı.Böylece Avrupa’da başlayan savaş kısa sürede dünyaya yayıldı.

OSMANLI İMPARATORLUĞU’NUN SAVAŞA GİRMESİ
19. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı Devleti çöküş dönemine girmişti.Özellikle Balkan savaşlarından yeni çıkan Osmanlı ordusu yıpranmış,halk yorulmuştu.Bu yüzden Osmanlı Devleti savaşta tarafsız olacağını bildirmişti.

Almanya, Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşa girmesini istiyordu.Bu yüzden Osmanlı Devleti ile iyi ilişkiler kurmaya ve bu ilişki içerisinde onu kendi yanına çekmeye çalışıyordu.Almanya’nın Osmanlı İmparatorluğu’nu kendi yanına çekmeye çalışmasının nedenleri şunlardır: 
1. Almanya’nın halifelik makamını kullanarak İngiliz ve Fransız sömürgelerindeki Müslümanları ayaklandırmak istemesi
2. Almanya’nın yeni cepheler açarak İtilaf devletlerinin kendi üzerindeki baskısını hafifletmek istemesi.
3. Almanların, İngilizlerin Osmanlı toprakları üzerinden geçen Uzak Doğu sömürge yollarını ele geçirmek istemesi.
4. Almanya’nın Musul-Kerkük petrollerinden yararlanmak istemesi.
5. Almanya’nın, İtilaf devletlerinin Boğazlar yoluyla Rusya’ya yardım göndermesini önlemek istemesi.

Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetimini elinde tutan İttihat ve Terakki Partisinin yöneticileri,bu savaştan Almanya’nın galip çıkacağına inanıyorlardı.ENVER PAŞA ve partinin diğer yöneticileri,Almanya’nın yanında savaşa girerek son yıllarda kaybedilen toprakları geri almak istiyordu.Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesinin nedenleri sıralayacak olursak:
1. İttihatçıların Almanlara sempati duyması.
2.Alman desteği ile devletin kurtulacağına inanılması.
3. Osmanlı Devleti’nin Almanya ile gizli bir anlaşma yapması (2 Ağustos 1914).
4. Osmanlı Devleti’nin siyasi yalnızlıktan kurtulmak istemesi.
5. Osmanlı Devleti’nin, İngiltere ve Fransa’nın ekonomik baskılarından kurtulmak istenmesi.
6. Osmanlı Devleti’nin kaybettiği toprakları geri almak istemesi.
7. Osmanlı coğrafyasının jeopolitik önemi.

Osmanlı İmparatorluğu bu düşüncelerle 2 Ağustos 1914’te Almanya ile gizli bir ittifak antlaşması imzaladı.Bu antlaşmaya karşın Osmanlı İmparatorluğu savaşa hemen girme taraftarı değildi.Savaş başladıktan bir süre sonra Akdeniz’deki İngiliz donanmasından kaçan Goeben ve Breslau adlı iki Alman zırhlısı,Çanakkale Boğazı’nı geçerek Osmanlı İmparatorluğu’na sığındı.İngiltere,uluslar arası hukuk kurallarına göre bu gemilerin sınır dışı edilmelerini veya gözetim altında tutulmalarını istedi.Osmanlı İmparatorluğu ise bu iki gemiyi satın aldığını ilan etti.Goeben’e YAVUZ, Breslau’ye MİDİLLİ adını verdi.

Osmanlı donanması,Osmanlı Hükümeti’nin bilgisi dahilinde Karadeniz’e açıldı.Yavuz ve Midilli’nin de yer aldığı donanma Rusya’nın Karadeniz kıyısındaki Odessa ve Sivastopol limanlarını topa tuttu.Bunun üzerine,İtilaf devletleri Osmanlı İmparatorluğu’na savaş açtı.Böylece Osmanlı İmparatorluğu,İttifak devletlerinin yanında savaşa girmiş oldu.

OSMANLI İMPARATORLUĞU’NUN SAVAŞTIĞI CEPHELER

Topraklarımızda Savaştığımız Cepheler Topraklarımız Dışında Savaştığımız Cepheler 
1. Kafkas Cephesi 1.Makedonya
2. Kanal Cephesi 2.Galiçya Cephesi
3. Filistin-Suriye Cephesi 3.Romanya
4. Irak Cephesi
5. Hicaz-Yemen Cephesi 
6. Çanakkale Cephesi

KAFKAS CEPHESİ
Cephenin Açılma Nedenleri :
1.İttihatçıların Orta Asya’daki Türkleri birleştirme ve Hindistan’a kadar toprakları genişletme isteği.
2.Almanların Bakû petrollerini ele geçirmek için Osmanlı’yı kışkırtması
Rusya’nın Osmanlı Devleti üzerindeki emellerine son vermek amacıyla Osmanlı ordusu tarafından Rusya’ya karşı açılan bir cephedir.İki taraf arasındaki mücadele Rusların Doğu Anadolu’ya saldırmasıyla başlamıştır.Ancak Enver Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu bu mücadelede başarılı olamamıştır.Salgın hastalıklar ve açlığın cirit attığı bu bölgede soğuk yüzünden 30.000 askerimiz donarak şehit olmuştur.
Üstünlük sağlayan Rusya ise Erzurum,Erzincan,Muş ve Trabzon’u işgal etti.Buralarda Rusya, Ermenilerle iş birliği yapıp Türk askerlerimizi katliam ettiler.Günümüzde tartışılan (sözde)SOYKIRIM gelişmeleri bu dönemde yaşanmıştır.
KANAL CEPHESİ
Cephenin Açılma Nedenleri:
1. Osmanlı Devleti’nin Mısır’ı İngilizlerden geri alma düşüncesi.
2. Osmanlı Devleti’nin, İngilizlerin Uzak Doğu sömürgeleriyle olan bağlantısını kesmek ve Süveyş Kanalı’nı ele geçirmek istemesi.
Hem Almanya hem de Osmanlı Devleti bu düşünceler içerisindeydi.Bu yüzden iş birliği yaparak Kanal Harekatı’na giriştiler(1915).Süveyş Kanalı’nı almak için iki defa taarruza geçildi.Fakat İngilizlerin güçlü direnişleri karşısında başarılı olunamadı.İngilizler,karşı bir saldırı düzenleyerek Sina yarımadası ile Filistin’i ele geçirdiler ve Suriye’ye kadar ilerlediler.
SURİYE VE FİLİSTİN CEPHESİ
Cephenin Açılma Nedeni :Osmanlı Devleti’nin, İngilizlerin Süveyş’ten kuzeye doğru ilerleyişini durdurmak istemesi.

Kanal Harekatı’nda Osmanlı Devleti yenilince İngilizler Arapların desteğiyle Süveyş’ten Suriye içlerine kadar ilerlemişti.Bu ilerleyiş üzerine Osmanlı Devleti tarafından açılan cephe Osmanlı ordusunun yenilgisiyle sonuçlanmıştır.Üstünlük sağlayan İngilizler Suriye ve Filistin’i de ele geçirdiler.

IRAK CEPHESİ
Cephenin Açılma Nedenleri:
1. İngilizlerin Rusya’ya yardım ulaştırmak istemesi.
2. İngilizlerin Musul-Kerkük petrollerine sahip olmak istemesi.
3. İngilizlerin Hint deniz yolunun güvenliğini sağlamak istemesi.
İngilizler tarafından açılan cephede, Türk birlikleri Kutül Amare’de başarılı olsa da cephe İngilizlerin üstünlüğüyle son buldu.Başarı sağlayan İngilizler bu mücadele sonunda Irak’ın kuzeyine kadar ilerledi.


HİCAZ VE YEMEN CEPHESİ 
Cephenin Açılma Nedeni:Osmanlı Devleti’nin kutsal yerleri İngilizlerden korumak istemesi.

Osmanlı Devleti tarafından açılan bu cephede;İngilizler, Arapları Osmanlı aleyhine kışkırtmış ve ayaklanmalar çıkmasını sağlamıştır.Hem Araplarla hem de İngilizlerle mücadele eden Osmanlı ordusu bu cephede başarısız olmuştur.

ÇANAKKALE CEPHESİ

Cephenin Açılma Nedenleri:
1. İtilaf Devletleri’nin Rusya’ya yardım göndermek istemesi.
2. İtilaf Devletleri’nin Boğazları ele geçirerek, Osmanlı’nın İttifak Devletleri ile bağlantısını kesmek ve Osmanlı’yı saf dışı etmek istemesi.
3. İtilaf Devletleri’nin Balkan devletlerini yanlarına çekmek istemesi.
4. Osmanlı’nın Kafkas ve Kanal cephelerinden çekilmesinin sağlanmak istenmesi.

Birinci Dünya Savaşı içinde Osmanlı Devleti ve İtilaf Devletleri açısından en önemli cephe Çanakkale Cephesi idi.Çünkü İtilaf Devletleri bu cephede başarı sağlarlarsa hem İstanbul’u alıp Osmanlı’yı s asışı bırakacaklar hem de Rusya’ya yardım gönderebileceklerdi.Bu düşünceler içerisinde İngiliz ve Fransız gemilerinden oluşan bir donanma Çanakkale Boğazı önlerine geldi.Türkler ise Boğazın iki yakasında top istihkamları oluşturmuştu.Nusret mayın gemisi de bir gecede gizlice Boğaz’ı mayınlamıştı.18 Mart 1915 tarihinde İtilaf Devletleri donanması Boğaz’a girdiğinde,kıyılardaki Türk topçularının ağır ateşine maruz kaldılar ve mayınlara çarparak büyük kayıplara uğradılar.İtilaf Devletleri yenildiler.Bir çok gemi battı ve ağır yara aldı.
Bu büyük zafer,ülkemizde her yıl 18 Mart günü büyük bir coşkuyla kutlanmaktadır.
Adını bu cephede duyuran Mustafa Kemal ise “ANAFARTALAR KAHRAMANI” unvanını aldı.

Çanakkale Savaşı’nın Sonuçları:
1. I.Dünya Savaşı’nda Osmanlı, yalnız bu cephede başarılı olmuştur.
2. Çanakkale Savaşı, I.Dünya Savaşı’nın uzamasına neden olmuştur.
3. Zafer, tutsak milletlere bağımsızlık mücadelesinde bir örnek oluşturmuştur.
4. M.Kemal; önce albay,sonra general olmuş, yurt içinde ve dışında tanınmıştır.
5. Bulgaristan İttifak Devletleri yanında savaşa katılmıştır.
6. Rusya’da Bolşevik İhtilali olmuş, SSCB kurulmuştur.
7. Kafkas Cephesi kapanmıştır. 500.000 insan ölmüştür.


GALİÇYA,ROMANYA VE MAKEDONYA CEPHELERİ
Cephenin Açılma Nedeni: Osmanlı Devleti’nin; müttefiklerine (özellikle Almanlara) yardım etmek istemesi.
Osmanlı Devleti bu cephelerde Rusya,Romanya ve Fransa ile savaşmıştır.Rusya’nın bu savaştan çekilmesiyle cephe kapanmıştır.

SAVAŞIN SONA ERMESİ
Dört yıl süren bu büyük savaş 1918 yılında İttifak Devletleri’nin yenilgisiyle sonuçlanmıştır.Bu yenilginin asıl nedeni;Almanya’nın ABD’nin yük ve yolcu gemilerini batırarak bu ülkenin ekonomisine zarar vermesi;buna tepki gösteren ABD’nin,İtilaf Devletleri’nin yanında savaşa girmesidir.ABD’nin İtilaf Devletleri’nin yanında savaşa girip Alman ordularını yenmesi savaşın sonunu getirmiş oldu.
ABD başkanı Wilson savaşa girmeden önce yayınladığı bir bildiride yenen tarafın yenilenenlerden toprak almayacağını ileri sürmüştü.Bu bildiriye güvenen İttifak Devletleri kayıplarının fazla olmayacağına güvendi.Ancak savaş sonunda yapılan antlaşmalar bu inançları boşa çıkardı.
Savaş devam ederken Bulgaristan’ın ittifaktan ayrılması Osmanlı’nın Almanya ile bağlarının kesilmesini sağladı.Bu sırada Almanya ile Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun teslim olduklarını bildirmeleri üzerine Osmanlı Devleti, İtilaf Devletleri ile 30 Ekim 1918’de MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI imzaladı.

MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI’NIN MADDELERİ ŞU ŞEKİLDE SIRALANABİLİR:
A.Osmanlı Devleti’nin Egemenliğini Kısıtlayacak Hükümler:
1.Boğazlar tüm devletlere açık olacak ve İtilaf Devletleri tarafından işgal edilecek.
2.İtilaf Devletleri, kendi güvenliklerini tehdit edecek bir durumda herhangi bir stratejik noktayı işgal edebilecek (7.madde)
3.Vilâyât-ı Sitte’de (Altı il; Erzurum, Van, Harput, Diyarbakır, Bitlis, Sivas) bir karışıklık çıkarsa, İtilaf Devletleri buraları işgal edebilecek (24.Madde).
4.Bütün haberleşme-ulaşım araç ve gereçleri İtilaf Devletleri’nin kontrolüne verilecek.
B.Askeri Hükümler:
1.Güvenliği sağlayacak askerden fazlası terhis edilecek.
2.İtilaf Devletleri ve Ermeni esirleri serbest bırakılacak.
3.Türk askerleri İtilaf Devletleri’nin kontrolünde kalacak.
4.Hicaz, Yemen, Suriye, Irak ve Trablusgarp’taki Türk subay ve askerler en yakın İtilaf devletine teslim edilecek.
C.Ekonomik Hükümler:
1.Toros Tünelleri İtilaf Devletleri tarafından işgal edilecek.
2.Tüm demiryolları ve donanma gücü İtilaf Devletleri’nin kontrolüne bırakılacak, gemiler limanlarda tutuklu kalacak.
3.Silah, cephane ve orduya ait tüm mallar İtilaf Devletleri’nin kontrolüne bırakılacak.
4.Yer altı ve yerüstü zenginlik kaynakları İtilaf Devletleri’nin kontrolüne bırakılacak.
5.Ülkenin ihtiyaç fazlası kömür, akaryakıt ve deniz gereçleri dışarıya satılmayacak.

Bu antlaşma Osmanlı Devleti’ni fiilen ortadan kaldırıyordu.Osmanlı Devleti sanki kendi benliğini yitirmişti.Ayrıca bu antlaşma Anadolu topraklarının işgaline zemin hazırlıyordu.Bu toprakların İtilaf Devletleri arasında gizlice paylaşıldığı belliydi.
Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan Sonra İşgal Edilen yerler:
İngiltere Fransa İtalya Yunanistan
Musul Adana Antalya İzmir
Urfa Urfa Kuşadası 
Antep Antep Fethiye
Maraş Maraş Bodrum
Batum Mersin Marmaris
Kars Dörtyol Konya
Samsun
Merzifon

Mondros Ateşkes Antlaşması dışında Birinci Dünya Savaşı’nı bitiren diğer antlaşmalar şunlardır:
1.Brest-Litowsk Antlaşması(3 Mart 1918):Osmanlı Devleti ile Sovyetler Birliği arasında imzalanmıştır.
2.Versay Antlaşması(28 Haziran 1919):İtilaf Devletleri ile Almanya arsında imzalanmıştır.
3.Sen Cermen Antlaşması(10 Eylül 1919):İtilaf Devletleri ile Avusturya arasında imzalanmıştır.
4.Triyanon Antlaşması(4 Haziran 1920):Macaristan ile İtilaf Devletleri arasında imzalanmıştır.
5.Nöyyi Antlaşması(27 kasım 1919):Bulgaristan ile İtilaf Devletleri arasında imzalanmıştır.
6.Sevr Antlaşması(10 Ağustos 1920):Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında imzalanmıştır.Bu antlaşmaya göre;Kapitülasyonlar yeniden uygulanacak.
Doğu ve Güneydoğu’da yeni iki devlet kurulacak.
İstanbul Boğazı’nın kontrolü İtilaf Devletleri’ne geçecek.
Osmanlı ordusunun silahlarına el koyulacak.

En son imzalanan Sevr Antlaşması Türk halkına hayat hakkı tanımayacak derecede zor bir antlaşmaydı.Osmanlı halkı pes edecek duruma gelmişti.Bağımsızlıkları ellerinden alınıyordu.Buna rağmen yine de pes etmeyen ve Türk milletine güvenen M.Kemal,Anadolu’da “Milli Mücadele”yi başlattı.Osmanlı Mebusan Meclisi ise bu antlaşmayı onaylamadığı için yürürlüğe konulmadı.

SAVAŞIN SONUÇLARI
1.Savaştan en karlı devlet İngiltere çıkmış ve Avrupa’nın bir numaralı devleti olmuştur.
2.Fransa, Almanya’nın etkisinden kurtularak ikinci güçlü devlet haline gelmiştir.
3.İtalya, Avusturya’dan toprak almış ve On iki Adalar’a hakim olmuştur.
4.Rus, Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı imparatorlukları yıkılmış yeni milli devletler kurulmuştur.
5.Litvanya, Letonya, Estonya, Finlandiya, Yugoslavya, Çekoslovakya, Polonya, Macaristan, SSCB kurulan yeni devletlerdir.
6.Avrupa’da denge boşluğu meydana gelmiştir.
7.Yenilen devletlerde rejim değişikliği olmuştur.
8.Dünya barışını sağlamak için merkezi Cenevre’de olan Milletler Cemiyeti kurulmuştur.
9.Sömürgeciliğin yerini manda ve himayecilik almıştır.
10.Sınırlar çizilirken “milliyetçilik” ilkesi dikkati alınmadığından “azınlıklar” meselesi çıkmıştır.
11.I.Dünya Savaşı’nı bitiren antlaşmalar II.Dünya Savaşı’nın zeminini hazırlamıştır.


Savaş hakkında bağzı bilinmeyenler şeyler: onedio.com

17 Ağustos 2013 Cumartesi

17 Ağustos Depremi | 17.08.2013 CÜNEYT CEBENOYAN'ın Yazısı

Bugün okuduğum bir yazıyı sizinle paylaşıyorum. Hayatımda okuduğum en etkili yazılardan bir tanesi. 17 Ağustos depreminde hayatını kaybedenleri saygıyla anıyorum. Ölenlerin ailelerine ve depremi yaşamış olan insanlara Allah'tan sabır diliyorum. Bu keder ve felaket dolu günde kelimeler hiçbir anlam ifade etmediği için ne yazacağımı bilemedim. Sadece vaktinizi ayırıp bu yazıyı okumanızı istiyorum.

Birgün Gazetesi:

Yazarımız Cüneyt Cebenoyan kendi 17 Ağustos depremini yazdı. O gün kaybettiğimiz içimizde büyüyen bütün çocukları ve Ali'yi sevgiyle, geçmeyen acılarıyla anıyoruz.

Ece’yle birlikte CNN-Türk’te çalışıyorduk deprem olduğunda. Beni Perşembe akşamüstü arayıp bu yazıyı yazmamı talep ettiğinde belki de ret edemememin sebebi, o günleri hatırlamamdır. Ece’den 30 TL (ya da 30 milyon TL) borç alıp Yalova’ya gidişimi, Ece’nin acımı paylaşan ilk kişilerden biri oluşunu…

Ama halâ bilmiyorum ne yazacağımı. Üzerinden 14 yıl geçmiş ama ben o sarsıntının etkisindeyim. Ne kendi duygularımı doğru dürüst biliyorum, ne de hayatımın nasıl değiştiğinin çok farkındayım. Çünkü halâ sallanıyorum, halâ kendimde değilim.

Ayşegül’le 1989’da evlendik. Çocuk yapmak çok büyük bir karardı ve biz cesaret edemiyorduk bir türlü. Sonra 30 Aralık 1994’te bir bomba patladı. The Marmara Oteli’ndeki Opera Pastanesi’ne Deniz Demir adlı bir PKK militanı bomba koymuştu. Onat Kutlar eşi Filiz’le buluşacaktı o pastanede o gün. Ablam da arkadaşı Beyza’dan doğum günü hediyesini alacaktı. Yasemin bomba patlar patlamaz, Onat abi 11 gün yaşam mücadelesi verdikten sonra hayatını kaybetti.

Yasemin’in ölümü ailemizi darmadağın etti. Annem bir daha eskisi gibi olmadı. Yasemin için şiirler, kitaplar yazdı, anma toplantıları düzenledi. Eskisi gibi olmak istemiyordu zaten. Yasemin o gün evden çıkmayı hiç istemiyormuş ve annemden Beyza’ya telefonda “Yasemin evde yok” demesini istemiş. Ama ya o söylemekte geç kalmış ya annem yalan söylemeyi becerememiş ve Yasemin, Beyza’yla konuşup randevu vermek zorunda hissetmiş kendini. Ama bu hikaye yaşanmış olmasa da bir yakınını kaybedenler bilir hayatta kalanın suçluluk duygusunu. Bu duygunun mantıklı bir nedeni olması gerekmez. O ölmüştür ve siz yaşıyorsunuzdur. Demek ki yapmanız gereken bir şeyi eksik yapmışsınızdır. Ya da siz de onunla birlikte ölmemişsinizdir. Niye?

Ölüme yaşamla cevap vermek Yasemin’in ölümünün ardından aklımıza düştü Ayşegül’le. Ve iki çocuk yapmaya karar verdik. Şansımız yaver giderse bir erkek, bir de kız çocuğu istiyorduk. Ali böyle oldu. Ve Ali doğacak gün olarak 30 Aralık’ı yani Yasemin’in öldüğü günü seçti. 1997’nin 30 Aralık’ında annem ve babam Yasemin’in anma toplantısındayken Ayşegül Ali’yi doğuruyordu. Kaderin çok acayip bir tesadüfüydü.

Ali… Mavi gözlü, siyah saçlı, gürbüz bir bebek olarak doğduğunda, ağladım. Yine de baba olma fikrine alışmak o kadar kolay değildi. Ama Ali gülücüklerle uyanan, daha 1 yaşındayken bile çevresine empati gösterebilen özel bir çocuktu. Her görenin aman nazar boncuğu takın dediği bir çocuk güzeliydi.

Doğacak çocuğumuzla Yasemin’in geri gelmesini bekleyen annem Ali’ye alışmakta çok zorluk çekti. Bütün ultrasonlara rağmen son ana kadar bir kız çocuk beklemeyi sürdürmüştü. Erkek çocuk onu hayal kırıklığına uğratmıştı. Ayrıca yasından çıkmak da istemiyordu. O günlerde çekilen fotoğraflarda annem Ali’yi zoraki tutan, severmiş gibi yapmaya çalışan bir haldeydi. Ama Ali kendisini sevdirmeyi bildi. Babam zaten Ali’yle hemen aşk yaşamaya başlamıştı. Ali de dedesine çok düşkündü.

Ben, Ali doğduğunda bir yandan Roll ve Ekspress’te yazıyor bir yandan da Açık Radyo’da program yapıyordum. Paramı ise rehberlikten kazanıyordum. Ali doğunca yaşam biçimimi değiştirmeye karar verdim ve CNN-Türk’te yazar olarak çalışmaya başladım. Ayşegül de IBM’de çalıştığı için Ali gündüzleri evde bakıcıyla kalıyordu. Ağustos ayında annemler Fethiye’ye tatile gitmek istediler Ali’yle birlikte. Ama arabalarının arka koltuğunda emniyet kemeri yoktu. Öyle olunca da bebek koltuğunu bağlamak mümkün değildi ve bu riskli bir şeydi. Biz, emniyet kemeri olmadan yola çıkmalarına itiraz edince onlar Fethiye seyahatinden vazgeçtiler ve Yalova’da, Yüksel Sitesi’ndeki yazlıklarına gitmeye karar verdiler. 14-15 Ağustos’ta Ayşegül’le ben de Yalova’daydık. Annem artık yasından çıkmış ve Ali’yle o da aşk yaşamaya başlamıştı. Yıllardır yüzü gülmeyen annem, Ali’den söz ederken gözlerinin içi gülerek “Öyle tatlı şımarıyor ki!” demişti. Ali’ye şişme bir havuz almıştık. Havuzu şişirtmek için benzinciye giderken, yol kenarında ölü bir yalıçapkını kuşu gördüm. Yalıçapkınını Yalova’da daha önce hiç görmemiştim. Güney Ege’de veya Akdeniz bölgesinde görmüşlüğüm vardı, bu harika güzellikteki kuşlardan ama Yalova’da, Marmara’da? İlk kez görüyordum ve o da ölüydü. Bu garip imge kafama çakılıp kaldı. Sanki kötü bir şeyler olacağının habercisi gibiydi. Kuşa üzülmüştüm ama üzerinde de durulacak bir şey değildi. Bunlar tabii ki anlamsız tesadüfler ama insan aklı en anlamsız şeylerden anlamlar çıkarır. Benim zihnim de sonra hep bu yalıçapkınını hatırlayacaktı.

15’i akşamı annemi, babamı ve Ali’yi son kez gördüm. Vedalaştık ve biz İstanbul’a Şişli’deki evimize döndük. Aradan 27-28 saat geçmişti korkunç sarsıntıyla uyandığımda. Ne kadar uzun bir sarsıntıydı, ne kadar korkunçtu. Elektrikler kesikti. Telefonlar çalışmıyordu. Sokağa inip arabanın radyosundan depremin merkezini öğrenmeye çalıştık ama sağlıklı bir bilgi yoktu. Bunun üzerine birlikte CNN-Türk’ün merkezine gittik, belki daha sağlıklı bir bilgi ediniriz diye. Cüneyt Özdemir de gazeteci refleksiyle hemen kanala gelmişti. Sabahın erken saatinde beni görünce iş yaptıracak adam bulduğu için sevinmişti. Ben, halâ kendimden utanırım, “buraya çalışmaya değil aileme ne olduğunu anlamaya geldim” diyemediğim ve havaalanına helikopter kiralamaya yola çıktığım için. Atatürk havaalanının daha önce hiç görmediğim garip yerlerinde sersem sersem helikopter kiralayan yer aradığımı hayal meyal hatırlıyorum. Bir rüyada gibiydim. Ayşegül ise yalnız başına Yalova’ya gitmeye karar vermişti. Depremin merkezinin Gölcük olduğunu ancak öğleyin öğrendim ve derhal yola çıktım. Feribot rıhtıma yanaşırken o kadar büyük bir sorun yok gibi gözüküyordu. Minibüse binip Yüksel Sitesi dediğimde bir gariplik olduğunu sezdim. Yüksel Sitesi’ne geldiğimizde ise… Yüksel Sitesi yoktu. Çevresindeki birçok site az hasarla ya da hasarsız atlatmıştı depremi ama bizim site tuzla buz olmuştu. Yanlış yere geldiğimi sandım ama sitenin komşuları, Şekerbank Kampı ve Aydın 6 Sitesi oradaydı işte. Ortada da bizim sitenin olması gerekiyordu ama yoktu. Ayşegül’ü buldum. Ayşegül enkazı gördüğünde bayılmış. Ben yanında değildim. Ben ise kustum. Sersem gibiydim.

Ve sonra enkaz kaldırma çalışması başladı. Yıkıntıdan nerede olduklarını bile tahmin edemedik uzun süre. Bir gece, bir çocuğun cesedi çıkarken oradaydım. Çocuk kapkara olmuştu, toz topraktan. “Ali değil” diye sevinmiştim belli belirsiz. Ama o çocuğu unutamadım sonra, utançla hatırladım o korkunç anı.

İnanılmaz bir dayanışma gördüm. Çok sayıda tanıdığım, arkadaşım, yıllardır görüşmediğim dostlarım koştular yardıma. Ancak birkaç gün sonra Ali’nin oyuncakları ve giysileri çıkmaya başladı enkazdan. Artık yaşama şansları kalmamıştı. Ve Ayşegül’le ben, o an orada olmak istemedik. Arkadaşlarımız ve akrabalarımız çıkardı Ali’yi, annem Tuncay’ı ve babam Hikmet’i. Onları ölü olarak hiç görmedim. Görmeliymişim diye düşünüyorum halâ. Sanki öldüklerini halâ anlamış değilim. Belki de bu nedenle, onları ölü olarak hiç görmediğim için anlayamıyorum, kavrayamıyorum öldüklerini.

Hayatımız kökünden değişti sonrasında. Ayşegül de ben de işimizden ayrıldık. Ayşegül psikoloji okudu, ben önce radyoya döndüm, sonra Birgün’de çalışmaya başladım. Psikolojik yardım almaya başladım. Son derece irrasyonel işler yaptım, hayatımı maddi olarak çok zora soktum. Ve bütün bunları bile yeni yeni fark ediyorum. Sarsıntı sürüyor derken, bunları kastediyorum. Deprem benden hem geçmişimi hem de geleceğimi aldı. Anne, baba ve çocuk... Bir anda annesiz ve babasız bir çocuk ve çocuksuz bir baba haline geldim 1999’da. Yasemin’in öldüğü gün doğan ve nihayetinde annem ve babamı hayata döndüren Ali, annem ve babamla birlikte bu dünyadan ayrılmıştı.

Hayat devam etti. Bir erkek bir de kız çocuğu istemiştik; Ali’nin kardeşi Elif 2001 sonunda doğdu. Keşke abisi, dedesi, babaannesi, halası da hayatta olsalardı. Ama ben yine çocuklu bir babayım ve kızım bizi çok mutlu ediyor.

Büyük travmalar yaşamamış insanlar zamanla bazı şeylerin izinin kalmaması gerektiğini sanıyorlar. “Aradan bilmem kaç yıl geçmiş, artık bazı şeylerin bir anlamı kalmamış olması gerek” diye düşünüyorlar. Bazen en yakınındaki insan en anlayışsız ve en acımasız davranan olabiliyor. Oysa, zaman bazen hiçbir şeyi çözmüyor. Yara içten içe işlemeye devam ediyor. Bilmiyorum, neden deprem sırasında Yalova’da olmadığımı, neden onları orada bıraktığımı, neden oğlumu kucağıma alıp balkondan atlamadığımı, neden Fethiye’ye gitmelerine izin vermediğimi…
CÜNEYT CEBENOYAN

http://birgun.net/haber/zaman-tedavi-etmez-2164.html

11 Ağustos 2013 Pazar

Türkiye'deki 5 Yıl Eğitim Veren Liseler

Türkiye geneli 5 yıl eğitim veren devlet liselerini hepimiz merak etmişizdir. Gönül isterdi ki bu liselerden birinde hepimiz okuyabilseydik ama ne yapalım :)

Bu liseler aşağıda sıralanmıştır:
  • GALATASARAY LİSESİ
  • İSTANBUL LİSESİ (İSTANBUL ERKEK LİSESİ)
  • VEFA LİSESİ
  • KABATAŞ LİSESİ
  • KADIKÖY ANADOLU LİSESİ
  • ANKARA ATATÜRK LİSESİ
  • BALIKESİR SIRRI YIRCALI ANADOLU LİSESİ
  • İSTANBUL HÜSEYİN AVNİ SÖZEN ANADOLU LİSESİ
  • İZMİR CİHAT KORA ANADOLU LİSESİ

11 Ağustos 2013 | Sıradan Bir Pazar Günü

Bu dünya da görülmeye değecek çok şey var.
Ne kadar şey kaçırıyorum şu an oturup bunu yazmakla kimbilir.
Ama Allah bana ve sevdiklerime uzun ömür versin.
Bana da versin ki şu hayatta henüz yapamadığım şeyleri yapayım.
Gezeyim, göreyim, seveyim, daha başka duygularla seveyim.
Görülmesi gereken o kadar çok yer, sevilmesi gereken o kadar çok insan var ki, insanın ömrü yetmez.
Ama ömür bu hemen bitmez, lakin öyle uzun sürmez.

Biliyorum...

11 Ağustos 2013 Pazar sabahı.
Bugün bende çok şey değiştirecek.

Biliyorum...

Şimdi tekrar yatağıma dönüyorum.
Bekle beni uzaktaki,
Sana geliyorum...

10 Ağustos 2013 Cumartesi

En Korkunç 16 İdam Yöntemi

1-Kaynatma
Çarlık Rusya`sında kullanılan bu idam yöntemi yağ, su ve asit birleşiminin kaynatılması sonrası cezalandırılacak kişinin içine atılmasıyla gerçekleşir. En acı veren idam yöntemlerinden biridir.
2-Ling-chi 


Bu yöntem vatan hainlerine ya da ebeveynlerinden birini öldürene uygulanırdı. Cezalandırılacak kişinin önce uzuvları kesilir, sonrasında kalbine saplanan bir bıçakla hayatı sonlandırılırdı. Bu yöntem 1905 yılında yasaklanmıştır.
3-Deri Yüzme
Kurbanın bir bıçakla suçlunun derisi soyuluyor ve bir ağaca halkın ibret alması için bağlanıyor.
4-Pirinç Boğa

Antik Yunan`dan gelen bu işkence yönteminde pirinçten yapılan bir boğanın içine yerleştirilen suçlu alttan verilen ateşle ölümü bekler. Yunanlar boğanın kafasını açarlar ve idam edilen kişinin hayrkırışları boğa sesi gibi çıksın isterler.
5-1000 Bıçak Darbesi
Bu idamda amaç acıyı çoğaltmak ve kurbanın yaşamını o süre içinde hemen bitirmemek.
6-Lastik Geçirmek

1980-1990 yıllarında Güney Afrika`da yaygın olarak kullanılan bu yöntemde önce kurbanın başına ve kollarına içi benzin dolu lastik tekerler geçiriliyordu ve sonrasında ateşe veriliyordu. Suçlular en fazla 20 dakikada can veriyordu.
7-Scaphism

Fars döneminden kalma bir idam yönremidir. Bu yöntemde suçluya bolca bal ve süt yediriliyor. Sonrasında üzerine bal sürerek güneşin altına bağlı bir vaziyette bırakıyorlar. Böylece böcekler suçluyu yiyor ve acılı, uzun vadeli bir ölüme sebep oluyor.
8-Çarkı felek
Ortaçağ Avrupası`nda en çok kullanılan idam şeklinde suçlu tahta bir çivili tekerleğe yerleştirilerek can veriyordu.
9-Canlı canlı gömme
Amerika`da hapishanede kurala uymayanlara uygulanan bu yöntem öncesinde suçlu hücreye kapatılır ve sonrasında canlı canlı gömülür.Diri Diri Gömülüş Milattan önce bu işkence şekli hem bireyler için hemde gruplar içinde kullanılıyordu. Kurban genellikle bağlanıp açılan bir çukura atılıp gömülüyordu.
10-Vücudu 4`e bölme
Ortaçağ İngiltere`sinde en çok uygulanan bu yöntemde idam edilecek kişinin vücudu 4 parçaya ayrılır.
11-Çimento ayakkabılar
Amerikan mafyası tarafından uygulanan bir işkence şeklidir.Kurbanlarının ayakları kül bloklarına yerleştirilip üstüne çimento dökülüp denize fırlatılıyordu.
12-Giyotin
Giyotin, idam mahkumunun kafasını üst taraftan kesmek prensibiyle yapılmış bir çeşit idam aracıdır. Giyotin ilk kez 1792 yılında Jacques Nicholas Pelletier adlı bir hırsızı idam etmek için kullanılmıştır. Alet, adını mucidi Joseph-Ignace Guillotin`den alır. Bir doktor olan Guillotin aynı zamanda bir meclis üyesidir. İdam cezalarını infaz etmek için bir makine tasarlar. Amaç daha "insancıl" ve eski rejimden daha modern, daha devrimsel bir idam cezası uygulamaktır. 
13-Çarmıh
Çarmıh, birbiri üzerine çapraz konmuş iki tahtadan oluşan darağacıdır. Farsça dört çivi anlamına gelir. Eskiçağ`da kurulu din ve düzene karşı suç işlediği için idamına karar verilenler çarmıha gerilerek öldürülürlerdi. Bunun için mahkûmun vücudu ve ayakları çarmıhın dikey tahtasına bağlanır, kolları yana açılarak elleri yatay tahtaya mıhlanırdı. Günlerce açıkta, aç, susuz ve tahtaya çivili kalan mahkûm, yavaş yavaş ve işkence çekerek ölürdü. 
14-Yılan çukuru


Yılan çukuru tarihi bir idam yöntemidir. Mahkumlar, engerekler gibi zehirli yılanların olduğu çukurlara atılırdı. Rahatsız edilmiş yılanlar onlara saldırır ve mahkumlar zehirlenerek ölürdü.
15-Kedi patisi
Genelde işkencecinin elinde takılı olan bu pati, kurbanın vücudunun herhangi bir yerindeki etini kemikten ayırmak için kullanılıyordu.
16-Kazığa oturtmak

Suçlu yarı boyundaki ucu sivri kazığa kaba etinden girip ağzından çıkacak şekilde oturtulurdu.

kaynak: onedio.com

7 Ağustos 2013 Çarşamba

Karnaval.com | Radyo cenneti!

Sloganlarında da söyledikleri gibi; radyodan sonra ki en büyük icat.



Hakkaten öyle. Neredeyse her gün akşam ders çalışırken ve ya bilgisayarda bir şey ile meşgul iken bu siteyi açıyorum ve kafama göre istediğim radyoyu seçiyorum. Adamlar radyo olayını aşmış hakkaten. Jelli sosyal radyo olayını da çıkarmışlar. Haftanın hit parçaları genelde daha çok çalınıyor, bu da şarkıların rastgele seçilmediğinin bir göstergesi anlayacağınız. Tabi ki şarkı türlerine göre ayrılmış radyolar da mevcut, slow, hareketli, rock tarzında kanalları var.

Size jeton ve metroyu önerebilirim sanırsam.

Youtube dan müzik listesi yapmak yerine bu siteyi kullanabilirsiniz ;)

Yalnız bir sıkıntısı var o da mozilla tarayıcısı üzerinden siteyi açınca çalışmaması. Başlar da çalışıyordu, fakat son zamanlarda sıkıntı oluşturdu. En kötü İ.Explorer'dan girersiniz ;)

Siteye bu linkten ulaşabilirsiniz: karnaval

4 Ağustos 2013 Pazar

The Piano Guys - Youtube

Onları hiç dinlediniz mi?


Grubun sitesi burada: thepianoguys.com

Şarkılarını youtube sosyal video paylaşım ortamından dinleyicileriyle buluşturan, classic müziğe farklı, komik, eğlenceli ama bir o kadar da efsanevi güzellikte yorum katıyorlar ki, nasıl yaptıklarına akıl ermiyor :)

Kendilerine ait pek fazla beste olmamasına karşın, genelde farklı türdeki şarkıları kendilerine özgü yorumluyorlar.

Hala dinlemediyseniz;

*Adele - Rolling in the Deep, The Piano Guys Cover
*Titanium - David Guetta, The Piano Guys
*Paradise - Coldplay, The Piano Guys
*Cello Wars - The Piano Guys

28 Temmuz 2013 Pazar

Bu adam bir efsane: Andre Rieu !

Andre Rieu, 29 Kasım’da İstanbul'a geliyor.

Bu müzik şölenini kaçırmamanızı tavsiye ediyorum.

Onu duymamış ve ya dinlememiş olabilirsiniz. Eminim dinledikten sonra farkını anlayacaksınız. Günümüzde hayatta olan bir müzik efsanesi kendisi ;)

Şuna bir kulak verin:Victory - Andre Rieu


Veya buna:Shostakovich' Second Waltz

EVET ! Hatırladınız :)



Şimdi ne düşünüyorsunuz? :)

Ayrıntılı bilgi için ve biletler için: http://www.biletix.com/etkinlik/PLAND/ISTANBUL/tr

Lenka Konseri

Lenka 13 Eylül 2013 Cuma günü saat 18.30 da İstanbul'da konser verecek. Konser Küçükçiftlik Park'ta gerçekleşecek.


Ayrıntılı bilgi ve bilet satın almak için: http://www.biletix.com/etkinlik/PLLNK/ISTANBUL/tr

16 Ağustos Cuma gününe kadar biletler 79.00 TL yerine 67.00 TL olacak. Kaçırmayın..!

22 Temmuz 2013 Pazartesi

İki Yeni Göktürk Yazıtı Bulundu

Moğolistan’ın başkenti Ulan-Batur’a 400 kilometre uzaklıkta keşif yapan Profesör Takashi Osawa bu anıtlarla ilgili büyük keşfi yaptı.
Burada yazanlar;
“Ah, evim!”, “Ah, toprağım!”

Elimize gelen bilgilere göre, buradaki iki anıtın boyutları, 4 metre eninde ve 3 metre uzunluğunda.  Toplam 20 satır ve 2832 sütun şeklinde, üzerine eski Türkçe karakterler kazılmış olan yazıtlar çözümlendi. Yazıtlarda; “Ah, evim!”, “Ah, toprağım!” yazdığı tespit edilerek, bunun, yazan kişinin yakınları ve vatanı için bir ağıt olarak algılandığı belirtildi
Bu anıtın Orta Asya’da 682-744 yılları arasında varolan Türk devleti Göktürkler’in devlet işleyişi ve o zamanki hayatı aydınlatılacak tarihsel bir belge olduğu açıklandı. Hepimizin bildiği gibi, daha önce Moğolistan’da 120 yıl önce Göktürkler’e ait Orhun Kitabeleri bulunmuştu. Bu yazıtlar, Göktürk hükümdarları Bilge Kağan ve Kül Tigin’e ait.

Coca-Cola Life Çıkmış...


Bu yeni ürün yeşil kapak ve yeşil ambalaj ile satışa çıkarılırken, kola şişesinin tamamen geri dönüştürülebilir olduğu bilgisi yetkililerce ifade edildi.

Dünya geneli içecek devi markası Coca-Cola, 1887’den beri ambalajlarında kullandığı kırmızı rengini Arjantin için kafeini azaltılmış, şekersiz ürünü “Coca-Cola Life” olarak yeşile döndürdü.
Coca-Cola Company’den yapılan açıklamada yeni şişenin doğaya zarar vermeyeceği bilgisi verildi. Şişenin şeklinde pek bir değişiklik olmadığı ise gözlerden kaçmadı. 126 yıldır Coca-Cola kırmızı ambalajlar ile vitrinlerde boy gösteriyordu…
Satışlarını artırmak için böyle bir yol izledikleri düşünülen Coca-Cola’nın ileriye yönelik planlarını tüm dünya merakla takip ediyor...

14 Temmuz 2013 Pazar

İTÜ vs ODTÜ

Üniversiteler arasındaki rekabet ciddi boyutlarda. Özellikle de en iyi üniversiteler arasında. Örneğin İTÜ-ODTÜ arasındaki puan yarışında, aradaki puan makası giderek daralıyor.
İTÜ, İngilizce eğitim yapan bölümlerde, geçen yıl, sadece bir alanda ODTÜ’yü geride bırakırken, bu yıl bu sayı 10’a yükselmiş.
Bunlar arasında Mimarlık, Endüstri Mühendisliği, İnşaat Mühendisliği, Kimya Mühendisliği, Makine Mühendisliği gibi çok iddialı bölümler de bulunuyor.
Aradaki yarış öylesine kıyasıya ki, bazı mühendisliklerde, yarışın galibini virgülden sonraki puanlar belirliyor.
İTÜ Rektörü Muhammed Şahin çok iddialı. Önümüzdeki öğretim yılında, ODTÜ’yü daha çok alanda geride bırakacaklarını, ondan sonraki hedefin de Boğaziçi olduğunu söylüyor.
Peki bunu başarabilir mi?

Bu noktaya nasıl gelindiyse, sonrası da olabilir.
İTÜ bu konuda müthiş taktik izliyor. Özellikle İngilizce bölümlerde, kontenjanları az tutarak, ODTÜ ve Boğaziçi’ni zorluyor.

Peki diğerleri ne yapıyor?
Örneğin Boğaziçi? Şampiyonların ağırlıklı tercihi onlardan yana ama kendi içinde durum ne? Geçtiğimiz yıllara göre, puanlar artıyor mu, yoksa eriyor mu? İlk 10 binden geçen yıllarda kaç öğrenci alıyordu? Şimdi kaç öğrenci alıyor?
ODTÜ, geçen yıl, hangi bölüme en son kaçıncı öğrenciyi almıştı? Bu yıl kaçıncıyı aldı?..
Aslında olay, sadece İTÜ, ODTÜ, Boğaziçi olayı değil, her üniversitenin kendi içinde ciddi analizler yapması gerekiyor. Aynı şekilde YÖK ve Maliye’nin de.
Yapılan devlet yardımı, başarıya endeksli hale getirirse, her şey çok daha farklı olacaktır!..

Parayı veren düdüğü çaldı
Vakıf üniversiteleri ile devlet üniversiteleri arasındaki puan farkı müthiş boyutlarda. Mühendisliklerde 100 puanı aşan değişimler var. Yine aynı şekilde vakıfların tam burslu öğrencileri ile paralı öğrencileri arasında da müthiş puan aralığı bulunuyor.
Ortaya çıkan bu tablo da şu soruları beraberinde getiriyor:
-  Bu kadar puan farklılığı, eğitimde fırsat eşitliğini, parası olan lehine bozmuyor mu?
-  Düşük puanla öğrenci alan üniversiteler, düşük eğitim kalitesi uygulayarak, vasıfsız mühendisler ya da diğer meslek adamları yetiştirirse ne olacak?
-  Bu sakıncaları ortadan kaldırmak için en azından kamuya açık mesleklerde yeterlilik sınavı uygulamasına geçilecek mi?
-  Aralarında büyük puan farklılığı bulunan sınıflarda öğretim düzeyi kime göre belirlenecek? Burslu öğrencilere göre mi, yoksa paralı ve puanı dibe vurmuş öğrencilere göre mi?..

Kademeli burs sevildi
Tam paralı bölümlerini dolduran vakıf üniversitesi yok gibi. Yine aynı şekilde tam burslu bölümlerinde kontenjan açığı kalan üniversite de bulunmuyor. Kademeli burslarda ise yüzde 75 ve yüzde 50 oranındaki burslu bölümlerin de tamamına yakını birkaç üniversite dışında dolmuş vaziyette. Yüzde 25’lik burs uygulamasına ise çok az ilgi var. Görünen o ki, onlardan önemli bir bölümü de kayıt yaptırmayacak.
Vakıf üniversitelerine önerimiz, birinci kayıt döneminde fazla fire vermemek için ihtiyacı olanlara daha fazla burs vermeleri. Ek yerleştirmede ise, boş kalmaktansa, burs oranlarını en azından yüzde 50’ye yükseltmeleri. Yoksa toplam boş kontenjan sayısı 100 bini aşarsa hiç şaşırmamak gerekir...

Puanlar düştü?
Taban puanlara bakıldığında, devlet vakıf fark etmeksizin ciddi düşüşler dikkat çekiyor. Örneğin tıp fakültelerinde bile 20 puana yaklaşan düşüşler söz konusu. Ama sıralamalarda ne kadar değişiklik var, işte o belli değil. Çünkü ÖSYM, taban puanlar gibi, en son alınan öğrencinin sıralamasını açıklamadı ve bu da ciddi anlamda rahatsızlık yaratıyor.
Kafalardaki soru işaretlerinin çözülebilmesi için ÖSYM’nin hiç zaman geçirmeden, hangi üniversitenin, hangi bölümüne, kaçıncı sıradaki adayın girdiğine yönelik bilgileri, internet sitesine koyması gerekiyor.
Bu onlar için hiç de zor olmasa gerek...

ÖSYM kriz masası
Tıpkı sınav sonrasında olduğu gibi öyle ya da böyle mağdur olduğunu iddia eden çok sayıda öğrenci var. Onları, birilerinin dinlemesi ve söz konusu iddialarını araştırması gerekir.
Gençlerin iddialarını “kazanamayanların hezeyanı“ olarak görenlerin hali ortada. Bu noktaya yeniden gelinmemesi için hızlı ve inandırıcı bir şekilde hizmet verecek bir kriz masası, iddiaların dal budak salmadan açıklığa kavuşmasına olanak sağlayacaktır...
Özetin özeti: Milyonlarca aile sevinçle hüznü bir arada yaşıyor. Kazananların sevinci de kayıt, barınma ve burs telaşına dönüştü. Hepsine sabır diliyoruz...

ABBAS GÜÇLÜ
Kaynak: milliyet